2 Aralık 2018 Pazar

SELAHATTİN DEMİRTAŞ ve OSMAN KAVALA NEDEN KURBAN EDİLİYOR?

Selahattin Demirtaş AİHM kararına rağmen neden salıverilmedi?
Osman Kavala hakkında hiç bir delil olmamasına rağmen neden hala tutuluyor?
Bu soruyu yanıtlamadan önce; "bu tutumun Erdoğan İktidarına rağmen olabileceğini, yani Cumhurbaşkanının isteğinin dışında, tamamen hukuksal bir durum olduğunu söylemek mümkün mü?" sorusunu yanıtlamamız gerekiyor.
Bana göre İkinci sorunun cevabı basit
Kılıçdaroğlu'nun yüksek miktarda tazminat ödemeye mahkum olmasından tutun, geriye doğru bir sürü olayda Erdoğan'ın hukuka nasıl müdahale edebildiğini bir düşünün.
O açıdan uzatmaya  hiç gerek yok; Yaşadığımız koşullarda toplumsal olaylarda Erdoğan'a rağmen hukuksal bir karar mümkün değil.
Yani Erdoğan isterse ya da ABD ve Avrupa gerçekten ister ya da  dayatırsa Selahattin Demirtaş ve Osman Kavala anında dışarıya çıkabilir.

O durumda ilk soruyu  ayrıntılandırarak tekrar soralım:
"Erdoğan, bir yandan La Figaro'ya yazdığı makalede "AB'ye tam üyelik hedefimiz devam ediyor." derken,
diğer yandan Selahattin Demirtaş ile ilgili kararında, "AİHM kararları bizi bağlamaz" demesini nasıl açıklayabiliriz?

Soruyu daha da geliştirmek istiyorum ama aşağıda dün paylaştığım yazıdan aktardığım, birkaç olgusal gelişmeyi anlatan bir alıntı var. ("Olgusal Gelişme"; çünkü gerçekleşti. Haber değil artık bir olgu.)
Önce bu alıntıyı okuyalım.
"...
--) 24 Haziran seçimlerine yakın bir zamanda, Erdoğan'ın İngiltere ziyaretin hemen öncesinde, Çözüm Sürecinde etkin görev almış eski bakanların (Efkan Ala, Taner Yıldız, Abdülkadir Aksu) DPI ile görüştüğü haberleri, inkar edilmemek üzere basında yer almıştı.

--) Aynı dönemlerde DPI direktörü Kerim Yıldız, "Süreç başlamak zorunda birileri istediği için değil, Türkiye ve bölgenin içinde bulunduğu durumdan dolayı, bir süreç başlamak zorunda."  diyerek bu habere daha bir anlam katmıştı.
Kerim Yıldız şöyle devam etmişti; "Kim başlatır? Tabi ki çatışmada yer alanlar, özellikle hükümet kesimi. Mevcut durumda ise hala umudumu koruyorum çünkü bir temel var ve üzerinde gelişebilir. Yeter ki isteyelim"

--)Yine yakın zamanda ama bu defa, inkar edilmediği gibi, ikrar da edilen bir başka; "AKP İstanbul Milletvekili Ravza Kaçakçı başkanlığındaki AKP heyeti, Almanya temaslarında "federal yapı"yı inceledi." şeklinde bir haber ortaya çıkıyor.
Ailecek Amerikancı Gladyo'ya çalışan Kavakçı bu teması, "Federal sistem hakkında bilgi alışverişinde bulunduk" diye sosyal medya hesabından paylaşarak, ikrardan öte özellikle reklam da ediyor.
..."
Yukarıdaki üç gelişmenin herhangi bir tanesi Erdoğan faktörünün dışında gelişemez.
"Olabilir" diyenlerle ayrıca tartışırız.
Ama ben, 'gelişemez' iddiam üzerinden soruyu genişletiyorum:
Bu gelişmelerin hiç birine itiraz ve müdahale etmeyen, dolayısıyla Çözüm Süreci ve Dolmabahçe Mutabakatına yeşil ışık yaktığını "sessizce ikrar" eden Erdoğan neden bu sürecin önemli aktörlerinden, Selahattin Demirtaş ve Osman Kavala'nın salıverilmesine cevaz vermiyor?
Türkiye Solu ya da Sol Muhalefet bu sorunun cevabı üzerine kafa yordu mu?
Yoksa kafa yormaya bile değmeyecek kadar basit de ben mi göremiyorum?

Benim de kafamda basit diyebileceğim bir yanıt var.
Bakalım sizin yanıtlarınıza uygun mu?
Ama ben ne kadar 'basit' de olsa kafa yormadan bulamıyorum. Her zamanki gibi yanıta sorularla ulaşmaya çalışacağım.
Eğer Erdoğan -aslında çoktan razı olduğu- Çözüm Süreci ve Dolmabahçe Mutabakatını açıksa kabul etse ne olurdu?
Bu tavrı, -Yerel Seçimler öncesi yaptığı ittifakları da hesaba katarsak- kendisine siyasi rant mı getirir yoksa siyasi bedel mi?
Örneğin, AİHM kararına uymayacağını en afili bir şekilde söyleyerek siyasi rant mı kazandı yoksa hazırdan mı yedi?
Ben bu soruların yanıtları üzerine kafa yorduğumda direkt olarak, ilk sorunun, "Erdoğan neden Selahattin Demirtaş ve Osman Kavala'nın salıverilmesine cevaz vermiyor?" sorusunun yanıtına ulaşıyorum.
Bana göre yanıt, "Erdoğan, Yerel Seçimler köprüsünü 'firesiz' geçebilmek için Selahattin Demirtaş ve Osman Kavala'nın salıverilmesine cevaz vermiyor." şeklinde, basit ve net...
Erdoğan'ın bugüne kadar proje kodlarına aykırı görünen bütün kılık ve tavırlarının nedenleri de bundan önce geçmek zorunda olduğu köprülerdi.

Rahip Brunson davasını hatırlayın.
Erdoğan'ın, 24 Haziran öncesi dava devam ederken, adeta hüküm açıklarcasına, "terör örgütleriyle ilişkisi var" dediği Brunson'un, seçimlerden sonra, -Erdoğan'ın bizzat yetkisinde olan savcı değiştirme operasyonlarıyla- ilk duruşmada önce ev hapsine, sonraki duruşmada da salıverilmesine karar verilmişti.
Rahip Brunson bir algı operasyonunun tutsağı olarak kullanılmıştı
Yaratılmak istenen, "Fethullah Gülen'in teslim edilmesi için Erdoğan tarafından rehin alındığı" algısıydı. Erdoğan da, "Ver papazı, al papazı" diyerek bu algıya çalıştı.
Ama gerçekte her iki 'papaz' da ne Trump'ın ne de Erdoğan'ın umurunda bile değildi.
Onların seçmenlerin nezdinde kazanacakları siyasi ranttan başka dertleri yoktu.

Bugün hukuksuz olarak ceza evinde tutulan Selahattin Demirtaş ve Osman Kavala da Erdoğan'ın seçim hesaplarına kurban edilmektedirler.
Çoktan beri görüşülen Çözüm Sürecinin, öteden beri altyapısı hazırlanan Dolmabahçe Mutabakatının üzerini örtmek için esir tutulmaktadırlar.
Türkiye Solu, İkirciksiz olarak bu hukuksuzluğa karşı çıkmalıdır.
Öncelikle vicdan ve adalet gereği...
Ama aynı zamanda mantık ve akıl gereğini de yerine getirmeli.
Akıl ve mantık böylesi hukuksuzluklara karşı mücadelenin başarılı olması için, bu hukuksuzluğun arkasındaki gerçekleri irdelemek, tartışmak ve nihayet teşhir etmek gerektirir.
Türkiye Solu ve en genelde Sol Muhalefet, hegemonyanın sirenlerine güdülenmekten kurtulmalı.

Erdoğan İktidarı "hukuksuz davranma yetkisi" sayesinde bunu yapabilmektedir.
Bu yetkiyi Erdoğan;
12 Eylül 2010'da başlatılan Yetmez ama Evet Süreciyle başlayan, adım adım ilerletilen;
Ergenekon ve Balyoz davalarıyla alkışlanan;
nihayet 16 nisan 2015 Anayasa referandumunda taçlandırılarak ilerletilen bir süreç sonunda elde etmiştir.
Türkiye Solunun hataları, aymazlığı, algısal tuzaklar kolayca düşmesi bu süreci ivmelendirmiştir.
Ne yazık ki aynı haller devam ediyor.
Bu aymazlık ve algısal tuzakların gedikli avları olma hali son bulmadıkça daha çok hukuksuzluk yaşanacaktır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder